>Mutfak Halleri

>


Bu akşam yemekte ne yediniz bakiyim?
Bizim mönüde XXL bamya vardı 😛
Ben burdaki herşeyin battal boyda olduğunu daha önceden söylemiş miydim???

Burada bir tek hatunların boyu uzun sanıyorsanız yanılıyorsunuz! Bamyaları bile maşallah fasulye boyunda!

Yavrımmmm Amazon’un hangi bağlarından koparıp seni bu kavanozun tıktılar vıyhhh yetimim vıyhhhh! Sana yaprak demek hakaret olur, sen olsan olsan sarmaşık olursun 😛
Hazır konu yemekten açılmışken yemeklerin vazgeçilmez partneri yoğurttan da bahsetmek istiyorum. Burada yoğurttan çok kefir gözde, ki bende onun tadını hiç sevmem! Bunun dışında meyveli yoğurtlar konusunda bir cennet, ona lafım yok. Ama gel gelelim bizim halis muhlis yoğurdumuz yok. Ama ben allem ettim kallem ettim en sonunda bizim damak zevkimize en uygun yoğurdu buldum. Eğer üstünde prostokvaşa yazıyorsa bingo! Mor olan daha sulu, küçük beyaz olan ise süzme yoğurt kıvamında ama ikisinin de tadı güzel…

Ve de son tavsiyem hayatımızın vazgeçilmezi; su… Burada suların tadı da bize tuhaf geldi, normal su diye aldıklarımız gazlı çıktı, böylece “Nigaz…” diye uzayıp giden sulardan almamız gerektiğini öğrenmiş olduk. Marka olarak da Bon-Aqua veya Cone Forest’ı tavsiye edebilirim; bizim içme suyumuza yakınlar…
Ahhh şeriler övünmek gibi olmasın ama ne kadar öğretici bir blogger’ım di mi! Bir gün buralardan memleketime göçüp gittiğimde arkamda nadide eserler bırakmak istiyorum 😛 Benim gibi Rusya’ya yolu düşen yavrilere de bir yardımım dokunmuş olur belki 😉

>Bal Festivali

>


Bir önceki postta belirttiğim gibi bizim Tsaritsyno’ya gitmemizin asıl amacı Bal Festivali’ni gezmekti… Tesadüfen parkını da keşfettik ki bundan hiç şikayetçi değiliz 😉


Panayıra doğru giden yolu kısa sürede bulduk…


Şu Rusların dilbilgisi mantalitesini asla anlayamayacağım! Yukarda görmüş olduğunuz mega’daki “g” harfi aslında “d” ama el yazısı ile yazınca D oluyor G… Aynı şekilde Restoran da el yazısı ile yazılınca Resmoran oluyor, hey Yarabbim! Zaten diliniz yeterince karışık bir de harfleri böyle mutasyona uğratmaya ne gerek vardı canım!!!


Festival alanında bizi kalabalık & onlarca bal tezgahı karşıladı…


Her tezgahın önünde böyle tadımlık ballar vardı…Merail’ciğimin önerdiği grechka (karabuğday) ve kestane ballarının da tadına baktık…


Herkes ağzına bir kaşık bal çaldı 🙂


Ha gayret teyzem sana güveniyorum başarabilirsin !


Beyime dedim ki al beyim dedim al makineyi de bal yerkene beni çek dedim, beyim de çekti aha buyrun 😛

Sanat eleştirmeni Abuziddin Tokmak’ın gözünden;

“Sanatçı burada esmer Anadolu kadınını flulaştırıp sarışın Avrupalı kadına zum yaparak toplumsal değer yargılarının zamanla nasıl yozlaştığını farklı bir perspektif ile izleyiciye sunmakta ve önemli bir noktayı değişik bir kompozisyon çizerek yüzümüze çarpmaktadır, bir diğer deyişle sanatçı her Anadolu kadının içinde mutlaka bir yavruşka olmalı mıdır sorusunu irdelememize yol açmaktadır…”


Bu kadar çeşitli balın arasında kafamız karışmadı değil ama sonunda kazanan ahududu balı oldu 🙂


Mansiyon ödülümüz de içeriğini pek bilemediğimiz (sözlükteki karşılığı sarı yonca olan) bu şekerleşmiş bala gitti…


Ballarımız itinayla paketlendi 🙂


İsmi Çak-Çak olan bu yerel tatlı da Tatar balcımızın bize ikramı oldu, Çak Çak’ı çaktırmadan poşetimizin içine atıverdi. Tadı aynen tulumba tatlısı gibiydi, bayıldık! Ama bu kadar bal testi sonunda içimiz de bayılmadı değil doğrusu! O gün bir kez daha anladık ki ne kadar tatlı olursa olsun bu hayatta herşey dozunda olduğu sürece güzel 😉

Hepinize çok ballı bir hafta diliyorum!!!

>Tsaritsyno ya da "Gelin Damat Cirit Atıyo" Parkı

>

Bugünkü durağımız aslında Tsaritsyno’daki bal festivaliydi, ama yolumuzu biraz şaşırınca kendimizi gelin ve damatlarla dolu bir parkın içinde buluverdik. Etrafta bir sürü mutlu insan olunca bu pozitif atmosferden biz de çıkmak istemedik! Ne tepki vereceklerini pek bilemediğimden fazla yakından çekemesem de elimden geldiğince tüm gelinleri fotoğraflamaya çalıştım. Dikkat dikkat bundan sonra göreceğiniz gelin ve damatların fazlalığı bünyede evlilik tahribatına yol açabilir, benden uyarması 🙂



Buyrun bismillah dakka bir gol bir yavruşka! Sen delikli bir kazağı altına ve de içine bişey giymeden üstüne çekersen Noni de seni çeker beybim, üzgünüm! Neyse biz kaldığımız yerden devam edelim 🙂






Tek renkli görüntü gelinle damatlar değildi elbette nedimeler de pek göz alıcıydı hatta fazlasıyla diyebilirim 😛


Pardon, yavriler araya kaynak yaptı 😛












Bu geline bayıldım, gelinliğine bayıldım, 10 points from Turkey 😉

Ay ağzımı bozucam ama müsaadenizle bunları da parkın en kazma çifti ilan etmek istiyorum! Bu nasıl bir poz yafff ortada da şampanya kadehi duruyo hahahaha 😛



Ailenizin şipşak fotocusundan şimdilik bu kadar 🙂

>Kurdele

>

Hastalandığım zaman iyi tarafından bak oturup dersine çalışabilirsin diyen pek sevgili Rusça hocamız bugün dersini kırdı, sebep; bu sefer kendisinin hasta olması!
Beni kızdırdığı gün ne öğretmiş bize…Bak sen şu karmanın işine 😛

Yeni pembe defterim hocamı değil ama belki bu dili sevmemi sağlayabilir, çabam için kendime bir kırmızı kurdele takıyorum izninizle 🙂

>Çiroz

>


Hey büyük Allahım onu da yaratan sensin, beni de yaratan sen, e peki neden ona verdiğinin 2 katını bana verirsin 🙂

Ne zamandır Moskova yavruşka gözlemlerimi yazmak istiyordum. Burada kolumu sallasam 10 güzel yavruşkaya çarpar durumu yok! Yaptığım istatistiklere göre güzel hatunlar nüfusun %30’unu falan kapsıyor… Özellikle bir yere girdiğimde (market, metro, restaurant vs..) baykuş gibi kafamı her tarafa döndürüp kolaçan ediyorum ama öyle dünya güzelleriyle burun buruna gelmiyorum, ruh sağlığım açısından bu iyi bişey tabii hii hii 🙂 Hepsi üstteki hatun gibi çırpı bacak da değil, balık etli kadın da fazlasıyla var, özellikle 40 yaş ve üstü kadınlar… Ama ister güzel olsun ister değil tüm hatunlar bakımlı olmak için büyük çaba sarfediyorlar. Makyajsız kadın yok nerdeyse. Bir de süslüler ama giyim konusunda çok şükür gelişme var. 3 sene önce geldiğimde pullu payetli ve dore renkli parlak giysiler görmekten ceylan gözlerim şeş beş olmuştu ama neyseki şimdi daha sade ve stil sahibi giyiniyorlar… Dekolteyi seviyorlar, uyumlu giyinmeye dikkat ediyorlar, ama acayip bir marka düşkünlüğü söz konusu, çakma Hermes görmekten fenalık geldi bana!

Markaya o kadar düşkünler ki arabalarında bile bunu görebiliyorsunuz…

Marka sevdalarına rağmen kendi tarzını yaratanlar da var tabii. Özellikle çalışan hatunlar daha güzel ve kaliteli giyiniyor. Topuklu ayakkabılar hepsinin vazgeçilmezi, boyu 1.80 olan bile en yüksek ökçeli ayakkabasını giyip podyumda yürür gibi metroda salınıyor, bunu takdir etmek lazım 🙂 Makyajda trend ise gözlere upuzun bir eyeliner çekmek, bakıyorum son zamanlarda ben de aynen onlar gibi makyaj yapar oldum, üzüm üzüme olayı! Bu kadar hatun incelersem olacağı bu tabii 😛 Makyaj yüksek topuklar, dekolteler vesaire… Aslında bir yerde onlara acıyorum çünkü her yer fokur fokur yavruşka kaynarken erkeklerin sayısı avuç içi kadar, hal böyle olunca da kendilerine ekstra özen gösteriyorlar, diğerlerinden bir farkı olması için… Benim bu gözlemlerim şehir merkezi için geçerli, dışarılara çıktıkça durum daha farklı olabilir… Yavruşka gözlemlerim şimdilik bu kadar 😉

>Ben bu hafta sonunda…

>


Giyindim, kuşlandım 🙂
Kurtarıcı İsa Katedrali’nin bahçesinde yer alan, kumlardan yapılmış devasa heykellerle Rus tarihini anlatan sergiyi Eylül bitmeden biz de görelim dedik.
Sergiyi gezebilmek için öncelikle kırmızı hat üzerinde yer alan Kropotkinskaya metrosunda indik.
Katedralin yemyeşil bahçesinden geçtik…

Eski dönem giyinmişlerin yanından geçip…
Serginin olduğu çadıra dalıverdik…
(Dalış: 200 ruble/kişi başı)

Rusya’dan Ukrayna’ya, İspanya’dan ABD ve Kanada’ya pek çok heykeltraşın emek verdiği, 23 metre genişliğinde, 7 metre yüksekliğindeki bu panaromik sergide Rusya tarihinden pek çok figür ve olay canlandırılmış. Yabancı heykeltraşlar işe koyulmadan önce bir ay boyunca Rusya’yı gezip, tarih dersleri almış.

Sergi küçük ama oldukça etkileyici idi…

Bir sonraki sanat durağımız muhtemelen Puşkin veya Tretyakov müzesi olacak ama prensimin kalbine birden indirmek istemedim, alıştıra alıştıra söylemeyi düşünüyorum hiii hiii 😉

>Domates Güzeli :)

>

Bu hafta yalnızdım! Ben burda, prens TR’de biraz değişik oldu tabii 🙂 Ben de yalnızken bol bol metroları çözdüm, birçok hattı deneye yanıla öğrendim. Dün kahverengi hat üstünde ilerlerken Kievskaya durağında indim.

En son gittiğimizde Evropeisky alışveriş merkezinin içinde bar sandalyelerine oturmuş manikür yaptıran hatunları farketmiştim, hadi ben de bir deniyim dedim…

Rezervasyon yok, boş gördüğünüz sandalyeye çömüyorsunuz sadece 🙂

Benim bahtıma da Anna düştü 🙂

Ellerimin uzun süredir bakıma ihtiyacı olduğu için ben sıcak manikürü seçtim…

Bloody Mary vaziyetlerinde olduğum için de kırmızı renk sana yakışır Nonişka dedim 😛

Ta daaa ilk manikürüm Moskova milletine hayırlı uğurlu olsun!

O.P.I.’nin renklerine bayılıyorum, civciv geçen gün yeşil renk oje sürmüştü bayıldım, mesela yeşil benim hayatta aklıma gelmez, en kısa zamanda ben de denemek istiyorum! Bir de lacivert renge de bayılırım, bak şimdi kararsız kaldım, tipik bir boğa hatunu işte!

Hmmm bizimkisi de beğenmişe benziyor 🙂

Bakımlar da yapıldığına göre artık gönül rahatlığıyla maviş prensimi beklemeye koyulabilirim 😉

>Civciv çıkacak, kuş çıkacak :)

>

Eveeettt, bizim Pissi’nin nerede olduğu şimdi anlaşıldı 😉

Pissi işte burada 🙂

Bizim iflah olmaz Pissi köyün civcivlerini yemlemeyi bırakıp Facebook’ta bıldırcın avına çıktı 🙂 Kendisine yem olmamak için sizi baştan uyarıyım! Hani olur da bir gün “eğer ordaysan, sen de benim gibi yalnızsan, duvarlara boş boş bakıyorsan, hayatının anlamını arıyorsan, arkadaşlığa, sevgiye en önemlisi sadakate açsan, kalbin pır pır atsın diyorsan, sıcak bir gülümseme için ben burdayım haydi ne duruyorsun…” gibi bir mesaj alırsanız uyarmadı demeyin 😛 Bu mesajı muhtemelen 100 hatuna daha copy paste şeklinde atıyor demektir 😀

İşte buyrun, Pissi’nin ilk kurbanı belli oldu: Ela gözlü virüsün ela gözlerine bir aşk şiiri yazmaya başlamıştır bile 😉 Kendisini tebrik ediyoruz ve amman Pissi’ye dikkat diyoruz ne de olsa pek sağlam papuç değil bizimkisi 🙂

Ayrıca en isabetli tahmini yapan Modapark.Net’e de ufak bir teselli armağanım var. Kızlar bana adreslerinizi gönderirseniz hediyeleriniz 1 ay içinde elinize geçmiş olur. Katılım için herkese çok teşekkür ediyor ve Ekim sürprizinde buluşmak üzere diyorum!!!

Bu arada ben kişisel olarak facebook’ta yer almıyorum. Ama sanal kahramanım Pissi için orası biçilmiş kaftan! Eğlence arayan tüm güzel bıldırcınlara kapısı açıkmış, Pissi öyle diyo hii hiii 🙂

>Eylül Ayının Sürpriz Hamur Çekilişi

>

He gel hele beri şöle… Sana 2 çift lafım olcek aç gulağını eyi diğne! Şimdik ben yaban ellerde olduğumdan bu ayki çıkınını biraz geç alıverceğn. Ben peşin peşin söyliyem de sona arkamdan Noni bacım ayıp etti diye laf ediveğme, bozuşuruk. He diyosanki möhem deel geç olsun emme benim olsun o zaman çekilişe tez zamanda katılıveğ.
Çıkınına buram buram köy kokan civcivli bu cam yüssüğü ekleyivedim…


Kendi ellerimle datlu yaptıydım ama ucundan acuk ısırdım, göss hakkı niyetine he 🙂


Şu minik eti negro güpelerlen…


Bir de na ucundan ısırdığım bu yüssüğü koyuvedim…


Bir de züprüz hamur var. Emmeeee, bi dane sorum olcek: Sence şimdik Pissi nerde?

Tahminleri alt gutuya yazıvedin miydi çekilişe hak neyin kazanıveyon.
Hadi gal sağlıcakla!

>Ben bu bayramda…

>

Şeker Bayramı’nda yoldan çıkmayan yoktur öyle di mi 🙂
Prensimle biz de kendi çapımızda bayramımızı kutladık. Anneannemin baklavası yoktu ama son keşfimiz Wolkonsky vardı. Tatlıları da tuzluları da muhteşem, biraz bizim Beyaz Fırın gibi diyebiliriz, Moskova’ya yolu düşenlere kesinlikle tavsiye edilir 😉
Bu kadar kalori yüklemesinden sonra yürümek değil koşmak lazım!
Vitrinlere ağzı açık bön bön bakmak kaç kalori yakar acaba?
(Bu arada kürke HAYIR!)

Photobucket
Cumartesi aldığım bir haber ile tüm şımarıklık kontenjanımı sonuna kadar kullandım 🙂


Sonra uzun zamandır hamurlarımı elime almadığımı farkettim, sahi en son ne zaman hamur yapmıştım ben? Gizemciğime sözüm vardı, aylar aylar sonraya kaldı, umarım beni affeder…



Geçen ay evlendiği için bir de bu minik fokları yaptım, çiçeği burnunda çifte ömür boyu mutluluklar !!!


Bu süs köpeğini de etsy’de görüp yaptım. Ama şunu anladım; araya zaman koydukça insan el becerisini yitiriyormuş 😦

Bu tokaları çok daha önceden yapmıştım…

Ama takmak şimdi nasip oldu…

Sonra ne zamandır minyatür bir yüzüğümün olmasını istiyordum. Kendime bu çay fincanını yaptım, içine limonunu da ekledim 😉
Bu aralar daha çok minik takılara yöneliyorum, bu kuşlu minik yüzüğü de kendim için yaptım. Hep kendimi düşünmedim ama! Eylül sürpriz çekilişimi de unutmadım tabii, o da pek yakında 😉


Pazartesi itibariyle benim gibi rejime girenler el kaldırsın lütfen 🙂
Hepinize güzel bir hafta diliyorum!