>Cumhuriyetimize sahip çıktık!

>

Dün Mırılım ile Çağlayan’daki Cumhuriyet Mitingi’ne katıldık, iyi ki de gitmişiz! Onuncu Yıl Marşı eşliğinde hepimiz tek bir yürek olduk. Umarım birilerine güzel bir cevap olmuştur bu!

Çizer: Emre Ulaş

Bugün bu fotoğrafı gördüm ve düşündüm, ondaki asalet başka kimde olabilir ki?

>Tekirim artık Cennet’te…

>

Canım bebeğim, Tatlı meleğim…

İyi ki hayatıma girmişsin ve benim bir parçam olmuşsun.

Minik huysuzum sen benim herzaman biriciğim olarak kalacaksın… 18 yıldır hayatıma kattığın her güzel an için sana çok teşekkür ederim. Nefes aldığım süre boyunca da bana kattığın neşeyi ve huzuru her zaman hatırlayacağım.

Seni hiç unutmayacağım…

Ve bir gün yeniden buluşacağımıza eminim. O ana kadar hoşçakal meleğim…

>(P)aralarım (M)aralarım (S)öylemedi demeyin!

>

Bu haftaya çok gergin başladım kafamdan elektrikler çıkıyor resmen nedenini hatunlar anlamıştır hemen 🙂

Bu dönemde önce mutlaka bir gözyaşı dökme seremonisi düzenlerim.

Sonra çok agresif olurum, burnumdan dumanlar çıkar resmen.

Bir de klasik turşu-çikolata kısır döngüm var ki zavallı midemi bir ekşi bir tatlı bombardımanına tutup altüst ederim 😛

http://stat.radioblogclub.com/radio.blog/skins/mini/player.swf

Haftasonum da çıtır Murat’ın söylediği gibi öfkemin maximum olduğu seviyedeydi malesef….

Temel ilkyardım eğitimiyle ilgili girdiğim sınav var ki anlatmazsam katiyyen olmaz. Önce 40 soruluk test olduk. Testi geçenler sonra uygulama sınavına girdi, sıra maketlere kalp masajı yapmaya gelince ben incecik bilekler ve bu kiloyla bir türlü beceremedim. Sanki ilkyardım değil de beyin ameliyatı yapıyormuşuz gibi bir havaya girmiş çok sevgili jüri üyelerinden biri kalp masajı öyle yapılmaz bak böyle yapılır diyip makete öyle bir abandı ki çattttttt diye maketin içindeki birkaç yayı bir güzel kırdı 😛 Allah korusun böyle birinin gerçek kalp masajı yaptığını düşünemiyorum hayata döndüreyim derken güçlü kuvvetli kaslarıyla (!!!) insanın tüm kaburgalarını tuz buz eder heralde! Neyse bir sürü denemeden, olmadı yeni baştan’lardan sonra ben pessss dedim benden bu kadar, çantamı taktım koluma çıktım salondan. Tüm sinirime rağmen yine de geçer not almışım sonradan öğrendim…

Sivrisinekler elektrikli ısıtıcılara çarptığında cızzzzttt diye sesler çıkartıp nasıl mefta oluyorsa bana dokunanlarda aynen öyle oluyor işte! Kısssslarrrr böyle günlerde daha sakin olmak için önerilerinizi bekliyorummmm acilen 😉

>I’m a free spirit, too…

>

SOMETIMES ONE JUST HAS TO – WITH A CONSCIENCE – DO THINGS BECAUSE WE’RE HUMAN THAT AREN’T NECESSARILY GOD-LIKE. SOME THINGS ARE MORE DEVIL-LIKE. I DON’T BELIEVE IN DOING SOMETHING TO HURT. BUT I’M A FREE SPIRIT. WHERE IS THE WRONG? HOW DO I PUT A LIMIT TO FREEDOM? WHAT DOES IT MEAN, ‘SCANDAL’? FOR SOMEONE ELSE IS NOT A SCANDAL FOR ME. I CAN DO ANYTHING.

Grace Jones

>Bahar gribi oldum ben :-(

>


~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Talisman‘cım beni sobelemişti ne zamandır yazamadım, benim hafızamla ilgili kesin bir problemim var o kadar film seyretmeme rağmen aklıma hiçbirşey gelmedi, bayağı bir zorladım kendimi, genelde gerilim filmi sevdiğim için de bunları hatırladım, işte benim seçtiklerim:

http://stat.radioblogclub.com/radio.blog/skins/mini/player.swf

Küçükken altıma etmeme neden olan film işte budur:

Öyle gözlerin oyulduğu bağırsakların döküldüğü kanların fışkırdığı filmlerdense böyle phsyco-thriller tarzı filmleri daha çok seviyorum ben, favorim the Sixth Sense:


Biraz Sixth Sense’i andırsa da bunu da çok beğenmiştim:

Memento’nun konusu çok enteresandı bence ve sonra çevrilen bazı filmler (Butterfly Effect gibi mesela) sık sık bunu hatırlattı bana:


Hep gerilim olmaz tabii arada bir de romantik komediler iyi gider ki bu filmi hiç bıkmadan tekrar tekrar seyredebilirim:

Balık hafızamla aklıma gelen filmler bunlardan ibaret ne yazık ki…

Hepinize güzel bir haftasonu diliyorum!

>Brian Molko

>


Makyaj yapmayı çok seviyorum, evet cilde birçok zararı olsa da bu içimden gelen birşey, kimse için yapmıyorum sadece kendim için ve günlük giyimime göre farımın rengini belirlemeyi, her seferinde değişik rujlar, lipgloss’lar denemeyi çok seviyorum ama başkasına makyaj yapma konusuna gelince bu mümkün değil!!!! Ama bir kişi için bundan vazgeçebilirim o da Placebo’nun solisti Brian Molko! Bir erkeğe makyaj bu kadar mı yakışır, ben bayılıyorum gözüne çektiği kaleme, rujuna, bana hiç garip gelmiyor, evet ben Brian’a makyaj yapmayı çok ama çok istiyorum biraz uçuk bir istek oldu ama neyse…


Burda Berrak Tüzünataç’a benzemişşş 🙂


Şarkılarına da bayılıyorum. Favorim bu:

http://stat.radioblogclub.com/radio.blog/skins/mini/player.swf

Timo Maas ile yaptığı bu parçayı da hiç bıkmadan dinleyebilirim, klibi de çok güzeldi ayrıca:

http://stat.radioblogclub.com/radio.blog/skins/mini/player.swf

Bu da son albümünden beğendiğim bir parça:

http://stat.radioblogclub.com/radio.blog/skins/mini/player.swf

Kısacası Brian Molko’nun yaptığı müzik, ses, makyaj hepsine birden 10 üzerinden 10 puan veriyorum!!!!

>Mutsuzluk II

>

Herkese güzel bir hafta dileyerek başlıyorum! Evet Tekirim’le ilgili son haberler çok şükür iyi, ağrı kesici ve antibiyotikler içeren iğne kokteylleri ile küçük beyimizi toparladık. Tedavisi devam ediyor. Yemeğini iştahla yiyor ve tuvaletinde bir problem yok. Şu andaki tek problem hareketlerinin yavaşlaması, tıpkı bunak bir yaşlı gibi davranması… Talat Bey bu hareketlerin hem yaşlılığa hem de üre oranındaki artışa bağlı olarak olabileceğini söyledi. Herşeye rağmen onun bizim yanımızda olması çok güzel! Üzüntümü benimle paylaşan ve bana destek olan herkese sonsuz teşekkürler!!!!

Tam Tekirimi atlatmışken şimdi de araya yeğenlerim ve nonimden ayrılmanın üzüntüsü girdi. 3 hafta nasıl da çabuk geçti. Ben hiçbirşey anlamadım 😦 Zamanı geriye döndürmek mümkün olsaydı keşke… Düşündüm de her seferinde 1 yılda yapabileceklerimizi kısıtlı bir zamana sığdırmaya çalışıyoruz ve tabii ki bu zaman hiçbirimize yetmiyor. Küçüklüğümüzden beri hayatımızın bir kısmı havaalanlarında geçse bile insan ayrılıklara bir türlü alışamıyor işte…

Haftasonundan bir kare, minişim Derin dışında ailenin tüm hatunları bir arada…

http://stat.radioblogclub.com/radio.blog/skins/mini/player.swf

Bu arada ablamla gitmeden araya bir etkinlik daha sıkıştırıverdik ve cuma akşamı Sezen Aksu konserine gittik. Sahnede devleşen minik serçenin söylediği şarkıların çoğuna ablamla salya sümük eşlik ettik… Sezen’in söylediği tüm şarkılar sanki bana hitap ediyor gibiydi…

Bir de şirketimin zorunlu kıldığı 2 günlük Temel İlkyardım Eğitimi vardı ki açıkçası başta isteksiz gitsem de daha sonra ilkyardım konusunda ne kadar da bilinçsiz olduğumu görüp iyi ki katılmışım dedim. Soğuktan donanın buzla ovulmaması, yılan sokmasında zehrin emilip tükürülmemesi, yanlışlıkla çamaşır suyu içen birinin kusturulmaması, 1. derece yanıklara diş macunu sürmek ya da buz koymak yerine 20 dk. akan suyun altında tutulması gibi ilkyardım konusunda birçok bilgi edinip, tıkanan birinin Heimlich manevrası ile kurtarılmasını, temel yaşam desteğini (kalp akciğer canlandırma) uygulamalı olarak öğrendik. Artık ani hastalanma ya da yaralanma durumlarına bilinçli bir şekilde müdahale edebileceğim. Bu bilgilerin her zaman hafızamda kalmasını ama hiçbir zaman kullanmamayı ümit ediyorum…

Geçen haftanın özeti az çok böyleydi, bu haftaya ise evet itiraf ediyorum çok keyifsiz bir şekilde başladım, içimden hiçbirşey yapmak gelmiyor, akşam eve gittiğimde kapıda Selinimi görememe ve Derinimin tombiş yanaklarını öpememe fikri beni mahfediyor :..(

>…Mutsuzluk…

>

Bugün aslında Mutluluk filminden bahsedicektim ama ben bu filmin tam tersi bir havadayım, mutsuzum… Çünkü canım oğlum hasta… Bu sabah gözyaşları içinde işe geldim. 18 yıldır yanımda olan, her anıma; sevincime üzüntüme, kahkahalarıma, depresyonlarıma, aşklarıma, ayrılıklarıma, benimle ilgili herşeye hatta en özel şeylere şahit olan minik kedim Tekirim hasta… Yaşlılıktan ötürü böbreklerinde ve karaciğerinde büyüme var. Veterinerimiz Talat Bey bizi elinden geldiği kadar teselli etmeye çalıştı, normal bir kedinin ortalama ömrünün 12 yıl olduğunu, Tekir’in bunun çok çok üstünde yaşadığını, bundan sonra kalan ömründe de elimizden geldiği kadar ağrılarını dindirmeye çalışacağımızı söyledi. Biliyorum her canlı gibi o da bir gün bu dünyadan göç edecek ama ben onunla vedalaşmaya henüz hazır değilim. Kedi köpek sahibi olmayanlar için bu yazı eminim çok anlamsız gelecek, insanlar ölüyor bir kedi için üzülmek niye diye düşünecekler. Ama o benim için hiçbir zaman sadece bir kedi olmadı, o bizim ailemizin bir parçası oldu… Tekir küçüklüğünden beri hiçbir zaman mutlu bir kedi değildi, hep huysuzdu, hep bir isteği vardı ama ben yine de ona yeterince iyi davrandım mı, yoksa bencilce davranıp onun özgürlüğüne mani mi oldum diye düşünüp kendimle bir iç hesaplaşma yaşayacağım. Biliyorum hiçbir zaman bunların cevabını alamıycam ama tek dileğim canım oğlumun çok fazla acı çekmemesi ve onu üzdüysem eğer beni affetmesi…
Tekirim seni çok seviyorum…